Kardak Kayalıkları Konusunda Bir Çözüm Önerisi[1]

 

 

Belli aralıklarla gündeme gelen Kardak Kayalıkları dahil bazı adacık ve kayalıklarının aidiyeti konusundaki anlaşmazlık Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar listesine en son eklenen uyuşmazlıktır. Buna rağmen, özellikle Ege’deki deniz yetki alanlarının sınırlarının belirlenmesi konusunda yaşanan tartışmalar anımsandığında, bu egemenlik sorununun -tabii eğer böyle bir hukuksal sorun varsa- diğer tüm uyuşmazlıklardan önce çözülmesi gerektiği de açıktır. Bu, deniz yetki alanlarının ancak egemenliği tartışma konusu olmayan kıyılar (dolayısıyla ülke parçaları) esas alınarak belirlenebileceği gerçeğinin basit bir sonucudur.

 

Ne var ki, geçtiğimiz yıllarda başlayan ve devam edip etmediği konusunda herhangi bir kamusal bilgiye sahip olmadığımız “gizli” görüşmelerde tarafların özellikle bu uyuşmazlık konusunda bir uzlaşmaya varamadığı zaman zaman (Yunan) gazeteler(in)e sızan haberlerden anlaşılmaktadır. Nihayet, son günlerde yaşanan “Çipura dalaşları” vb. krizler de tarafların “sorun”u algılamasında herhangi bir değişiklik olmadığının kanıtıdır. Aslında bu şaşırtıcı da değildir. Sorunlu ilişkilere sahip olan (kim bilir, belki de olmak isteyen) ülkeler arasındaki “özde hukuksal” uyuşmazlıklar genelde fazlasıyla siyasallaş(tırıl)ır ve çözüm de neredeyse olanaksız olur.

 

Bu önemli noktaya hemen aşağıda tekrar dönmek üzere Kardak Kayalıkları uyuşmazlığının burada vurgulanmak istenen bir özelliğine dikkat çekmek yerinde olacaktır: Kardak Kayalıkları aslında bir semboldür. Tarafların tezlerine bakıldığında, iki devlet yetkililerinin de atıf yaptığı antlaşma, belge ve diğer metinlerin bu iki kayalıkla birlikte bir dizi adacık ve kayalığın ülkesel statüsünü de düzenle(me)diği görülmektedir. Yani, “sorun” Kardak Kayalıkları’yla sınırlı değildir ve taraflar Ege Denizi’ndeki daha birçok adacık ve kayalığın aynı statüyü/statüsüzlüğü paylaştığı konusunda hemfikirdir. Hatta bu konuda net rakamlar veren çalışmalara da rastlanılmakta ve 22’den 152’ye kadar varan adacık ve kayalıktan bahsedildiği görülmektedir. Kısacası, kelimenin tam anlamıyla kazayla gündeme gelen Kardak Kayaklıları, “egemenliği tartışmalı adacık ve kayalıklar sorunu” açısından bir semboldür. Ama öyle bir semboldür ki, bu sorunun bir şekilde çözülmesi durumunda iki ülke kamuoyları muhtemelen aynı statüyü/statüsüzlüğü paylaşan diğer 20-150 adacık ve kayalığın kimin olduğundan/kimde kaldığından çok bu iki kayalığın kaderiyle ilgilenecektir. Hatta, tarafların görüşmeler sırasında bu konuda alacakları pozisyonları belirlerken dahi Kardak Kayalıkları’nın statüsünün bundan nasıl etkileneceğine özellikle dikkat göstereceklerini (belki de göstermekte olduğunu) tahmin etmek zor değildir. Bu iki kayalığı “kazanan” tarafın “zafer” elde etmiş sayılacağı, “kaybeden” için ise durumun daha da vahim olacağı ve ülke toprağını satmaktan ihanete kadar çeşitli kamuoyu tepkilerine maruz kalabileceği ortadadır. Bunun temel nedeni ise yukarıda da vurgulandığı gibi Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin sorunlu niteliğidir.

 

Malum, bu sorun başta olmak üzere Türkiye’yle Yunanistan arasındaki tüm sorunlarının çözümünün zamana bırakılmasının ve tedrici bir yöntemin benimsenmesinin en doğru yol olacağı hep söylenegelmiştir. Yaygın kanı, siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik alanlarda atılacak adımların ikili ilişkileri zamanla yumuşatmasıyla oluşacak ortamın (“deprem diplomasisi” döneminde olduğu gibi) bu tip “özde hukuksal” sorunların ele alınmasını ve çözülmesini kolaylaştıracağı şeklindedir. Ne var ki, çözümü orta ve hatta uzun vadeye yayan bu yaklaşımlara ilaveten ve fakat bu vadeyi de kısaltacak adımların atılmasına da bir engel olmasa gerektir. İşte tam da bu noktada Kardak Kayaklıları’nın statüsü konusunda şöyle bir öneri iki ülke hükümet ve kamuoylarının dikkatine sunulabilir:

 

“Egemenliği tartışmaları adacık ve kayalıklar sorunu”nun yukarıda da belirtildiği gibi sembolü haline gelen Kardak Kayaklıları (bu işlemim sadece bu iki kayalık için geçerli olduğu vurgulanarak) taraflarca ortak egemenlik alanı (condominium) ilan edilebilir. Bu iki küçük kayalık, ekolojik çalışmalara (ya da çok isteniyorsa SAT komandolarının ortak tatbikatlarına!) tahsis edilebilir. Veya bir anıt ya da benzeri bir tesisle kayalıklar ortak turizme vs. açılabilir (hatta sırf kafiye olsun diye altında iki devlet yetkililerinin diğer sorunları tartışacağı bir “çardak” bile yapılabilir!). Bu uygulama sadece Kardak Kayalıkları’nı kapsayacağı için taraflar “egemenliği tartışmalı adacık ve kayalıklar sorunu” konusundaki tezlerinden öyle çok “geri adım” atmış da olmayacaklardır. Böylece, böylesi sembolik önem kazanmış Kardak Kayaklıkları’nın aidiyeti sorunu ortadan kalkmakla kalmayacak, hem iki ülke hükümetlerinin eli rahatlayacak hem de bu yolla biraz da olsa iyileşebilecek ikili ilişkiler zamanla diğer 20-150 adacık ve kayalığın statüsü dahil Ege’deki diğer sorunların daha rahat ele alınmasını kolaylaştıracaktır. Temelde deniz yetki alanlarının durumu nedeniyle önem taşıyan bu iki küçük kayalığın bizatihi kendi değerlerinin bu “getiriler”le karşılaştırılmayacak kadar az olduğu anımsandığında, tarafların böyle bir işlemden iki küçük kayalık dışında “kaybedeceği” bir şey olmadığı da açık aslında. Böylece, taraflardan gelmesi olası “neden benim olanı vereyim” itirazı da bir anlamda anlamsızlaşacaktır, çünkü hem kimse kimseye ciddi anlamda bir şey vermeyecektir hem de “sembolik” bir sorunu “kaybet-kaybet” formülüyle aşmaktan daha “sembolik” ne olabilir ki!


 

[1] 2-3 Temmuz 2004’te TÜDAV tarafından Gökçeada’da düzenlenen “Ulusal Ege Adaları Sempozyumu”nda yapılan öneriye dayanan bu yazının ilk versiyonu Panorama Dergisi’nde (Şubat 2005, Sayı 9) yayınlanmıştır.

 

Ana Sayfa