Taraf
Ol(ma)mayı Reddetmek!
Taraf olmak, taraf tutmak, taraflı davranmak, taraflılık, taraftarlık,
tarafgirlik…
Bu kavramların hepsi de aslında -öyle ya da böyle- “olumsuz” çağrışımlarla
yüklü. Bir meseleye nesnel bakamamanın, yani düpedüz “yanlış” algılamanın ve
yorumlamanın emareleri olarak görülmekteler. Hatta sosyal meseleler (ve anaakım
sosyal bilim(ci)ler) söz konusu olduğunda -biraz da üstten olmakla birlikte-
“taraflı olmak” neredeyse biraz hakarettir de: Önce bir tarafsız ol da öyle
konuşalım!
Ne var ki, hayat taraf olmaktır. Taraf olmayan yoktur, olabilemez (“tarafsızlık
bile taraf olmaktır”). Hatta hayat taraf olmaktan ibarettir. İnsanın insan
olmasının, özne olmasının gereği ve sonucudur taraflılık. Taraf olmayan bizden
değildir!
Ama tam da bu nedenle, taraf olmak zor/ince bir iştir. Bilmek, daha doğrusu
düşünmek ister. Kafa yormak, seçenekleri bilmek, hedefi olmak ve tercih yapmak
ister. Bir dünya tasavvuruna sahip olmak, onun gereklerini enikonu düşünmek, ona
giden yolları tartmak, içinden kendine bir güzergah seçmek ve gereğini peyderpey
hayatın(ın) her alanında uygulamak ister. Hayat taraf olmaktır ve taraf olmak
emek ister.
Taraf olmak, -tüm bu nedenlerle- nüanslarla uğraşmak da demektir aynı zamanda.
Gerektiğinde avukatı olunan şeytana pabucunu ters giydirmek de gerekir. Dahası,
“gerektiğinde”nin içini gerektiğinde nasıl dolduracağını gösteren
kişisel/toplumsal ilkelerin olması gerekir. Gerektiğinde gerekir diye.
Gerektiğinde işimiz şansa kalmasın diye. Gerektiğinde demek gerekmesin diye.
Taraf olmak, zahmetli olduğu kadar kutsaldır da. İçinde düşünce ve emek yani
eylem(ek) olduğu için. Kutsallığı sadece emek-yoğun olmasından kaynaklanmaz
ayrıca; saygı duyulası olduğu için de öyledir. Herkesin taraf olmak hakkı
vardır. Diğerinin taraflılığını, taraf olma hakkını reddetmemek taraflılığın en
önemli erdemidir. Taraf olma hakkı başkasının taraf olmaya başladığı yerde
biter!
Ve fakat, taraf olmak her zaman sunulan seçeneklerden birisini seçmek demek
değildir. Taraf olmak, taraf(ı)(nı) seçmek değildir. Öyle ya, bunca emek-yoğun
olan bir süreç, seçenekler arası seçim yapmaya indirgenemez. Tüm seçenekler illa
yanlış değildir her zaman belki ama hayat verili/mevcut/sunulan seçeneklerden
ibaret de değildir. Çünkü hayat seçenekler üretmektir, seçeneklerden birini
seçmek değil. Hele iki seçenekli testlere tâbi tutulup beyaz ya da siyah demek
hiç değildir. Taraf olmak seçilesi seçenekler üzerine kafa yormaktır. Taraf
olmak seçilesi seçenekler üretmek ve önermektir.
Ve fakat, sunulan seçeneklerin mümkün olan tek seçenekler olarak kabul edilmesi
ve aralarında seçim yapılmasıdır her daim karşımıza çıkarılan. Her sorun
“seçeneklerden seçenek beğen, gerisine karışma” mantığına terk edilmiştir -taraf
olmak bu kadar kolay bir şeymiş gibi! Ama bu “taraf tutma” anlayışı artık
“olağan”dır, “sıradan”dır, daha da kötüsü yaygındır. Kanıksanmak bir yana
benimsenmiştir de.
O kadar ki, “içinden geçmekte olduğumuz şu zor günlerde” bu da kesmemektedir.
Artık taraf olmak bile yetmemektedir. Saflaşmamız hatta cepheleşmemiz
vaz’edilmektedir. Taraf olmanın altında eser miktarda da olsa düşünüp-taşınmaya
yer olması rahatsızlık vermektedir. Ne gerek var: Ya bizdensiniz, ya onlardan!
Dünyanın herhangi bir yerindeki sorundan ulusal hatta yerel meselelere ve hatta
aynı tribün içinde safınızı, cephenizi belirlemeniz istenmektedir. Sorun şu,
olası taraflar (daha doğrusu cepheler) belli, içinden birisini seç, saf tut.
Çünkü, ya bizdensin, ya onlardan! Bu mantığın mucidi (ya da sözcüsü!) belli
belki ama dört elle sarılanlar dört bir yanda, her yerde. Yani hem “biz” hem
“onlar” çok sevdi bu lafı. Ya bizdensiniz, ya onlardan!
Sorun/konu nedir, nüansları da göz önüne alan bir analiz nasıl yapılır, durum
enine boyuna düşünülerek ilkelerden yola çıkan bir yoruma (yanıta?) nasıl
ulaşılabilir vs. Bunlara kerhen verilen izinler artık tamamen iptal edildi. Bir
yanda “içinde bulunduğumuz şu çağda”, diğer yanda da “birlik ve beraberliğe en
çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diyenlere emanet belleklerimiz, düşüncemiz,
düş gücümüz, hayatımız, tavrımız, duruşumuz.
Sunulan ikili alternatiflerden (cephelerden) ikisini de ve dahi diğer
“taraf”ları benimsemiyorsanız haliniz duman. Hele bir de ilkeler(iniz)den yola
çıkarak yaptığınız (yapmaya yeltendiğiniz!) yorum sunulan ikili alternatiflerden
biri ya da maazallah ikisiyle -tamamen tesadüf eseri- kısmen ya da bir ölçüde
kesişiyorsa yandınız. Ya “anormal” biri olarak etiketlenir ve dışlanırsınız, ya
“hain” olursunuz ya da “fitne”. Hayatta taraf olmanın bu kadar kolay olmadığını,
olamayacağını çünkü emek istediğini bile anlatamazsınız; ilkelerden yola çıkan
yorumlarınız dinlenmez bile. Çünkü, ne bizdensiniz, ne de onlardan!
Olan, hayatın belki de tek gerçeği olan “taraf olma”ya olur. “Taraf olmak”tan
vazgeçmezsiniz elbette ama konuşmaktan bile vazgeçebilirsiniz. Düşünmeye yani
“taraf olma”ya devam edersiniz ama. Mute tuşuna basarsınız belki ama en yüksek
volumeda avazınız çıktığı kadar bağırırsınız artık: Evet, ne sizdenim ne de
onlardan! Taraf(tar) da değilim. Çünkü ben taraf(lıy)ım!
haydigencler.com'da 2008'de yayınlandı. |