Uluslararası Hukuk Çıplak!
Belki de (uluslararası) hukuk ne işe yarar diye başlamak gerek söze. Ya da söz
neye yarar diye başlamak gerek tüm hukuksal analizlere. Zira hukuk da söz de
birer meşruiyet kılıfı olarak görüldü genellikle. Başı sıkışan, başını neyin,
hangi söz ya da eyleminin sıkıştırdığını değil de ya başını sıkışmış filan
göstermemenin ya da başını sıkıştığı yerden suçlarını örterek ve hatta
başkalarını suçlayarak, yani yeni suçlar işleyerek çıkartmanın, kısacası
başkalarının ve başka şeylerin, değerlerin başını yakarak, altını oyarak, içini
boşaltarak çıkarmanın yolunu aradı ve söze ve hukuka sarıldı. Muhtemelen tam da
bu günler için tarihin imbiğinden geçirilmiş hukuka ve söze… Muhtemelen tam da
bu günler için nüanslar ve muğlâklıklarla, farklı yorum imkânlarıyla, egemenlik
ilişkilerini sözüm ona örten kelime oyunlarıyla bezenen hukuka ve söze…
Muhtemelen tam da bu günler için yani sadece ve sadece ağzı laf yapanın, parayı
bastırıp avukatın iyisini bulanın/bulabilenin, ne kadar çok konuşursa o kadar
haklı olacağını sananın haklılığını ispatlamasına hatta karşısındakini suçlu
bile çıkarmasına imkân sağlayacak kadar cephanesi olsun diye oluşturulan söze ve
hukuka… Muhtemelen tam da bu günler için yani utancını yaşamayı bile bilmeyenler
utançlarını yaşamasınlar da utanç verici söz ve eylemlerini bile bir şekilde
açıklayabilsinler diye oluşturulan söze ve hukuka… Muhtemelen tam da bu günler
için yani kendilerini en azından gerçekleri açıklamak durumunda dahi
hissetmeyenler için oluşturulan söze ve hukuka…
Eh, böyle oluşturulan söz ve hukuk da, her tüketilişinde aslında olanı
reddederek de olsa bir şekilde kavrama/açıklama çabası, yapanın istediği sularda
top çevirme, yapılana üstünde tartışılabilir bilimsel, ilmi, toplumsal,
kavramsal, tahayyülî varlık/değer atfetme, vehmedenin vehmine katkıda bulunma,
kısacası fiili ve faili meşrulaştırma anlamına geliyor doğal olarak. Açık olanı,
kelime, kavram, kural, yasa vs. kullanmayı bile gerektirmeyeni, sadece bakmak,
görmek ve düşünmekle ilgili olanı söze ve hukuka döktünüz mü bir kere, girdabın
kapsama alanına girmeye başlıyorsunuz. Gerçeği yutan, yok eden, aşındıran ve
anlamsızlaştıran bir girdaba. En bariz ve vahim olaylar karşısında bile
konuştukça haksızlığa ortak oluyorsunuz, fiile ve failine hak sözü ve yasası
ekseninde bir değer atfettiğiniz için; fiili ve failini hak eksenli bir söze ve
yasaya olumsuzlayarak da olsa dâhil ettiğiniz için; fiili ve failini hak sözü ve
yasası ışığında/bağlamında değerlendirdiğiniz için; fiile ve failine haklı
olabilirmiş de olmamış konumunu lütfettiğiniz için; fiile ve failine haklı
olmanın yolunu/imkânını, nasıl olsaydı/yapsaydı haklı olabilirdi aklını
verdiğiniz için.
Hele bir de somut bir hukuk ve/veya söz alanına dairse konu, hele bir de
(b)ilmini yaptığınız, yapmaya soyunduğunuz bir alansa söz konusu olan, ders
verme egosu, dürtüsü, alışkanlığı, sorumluluğu, görevi ya da ödeviyle dâhil
olmak istiyorsanız olaya, vay halinize. Efendim, şöyle bir durum oldu ama
aslında şöyle olmalıydı. Ya da, şöyle olsaydı… ama böyle olmadığı için…
*
Malum, İsrail komandoları, uluslararası sularda seyreden ve Gazze’ye insani
yardım taşıyan bir gemiye müdahale etti. Uluslararası hukuk bu konuda sessiz
kalmadı, kalamazdı. Çünkü olay uluslararası sularda gerçekleşmişti! Orası İsrail
karasuları değildi ki? Hem kuvvet kullanılması doğru olmadı. Şüphe doğrultusunda
kaptan ve bayrak devletiyle irtibat halinde gemi limana davet edilebilir,
çekilebilirdi. Hadi direniş karşısında kuvvet kullanmak zorunda kalındı, ama en
azından meşru müdafaanın orantılılık koşulu karşılanmalı, sınır aşılmamalıydı.
*
Keşke “uluslararası hukuk” bu fiile ve failine bigâne olsaydı/kalsaydı?
“Doktrinde tartışmalı olmakla birlikte o komandoların gemiye muhtemelen adres
sormak için indiğini” söylemekle yetinseydi.
*
Zira şimdi, muhtemelen tam da bu günler için var kılınan söz ve hukuka gerek
kalmadığı/olmadığı şu anda, söz ve hukukun olsa olsa kafa karışıklığı yarattığı
şu anda, yapılması gereken söz ve hukuka değil çıplak siyasete imkân tanımak,
alan yaratmak…
Hem, söz ve hukuka karşı çıkılarak yapılan, söz ve hukuka sarılarak savunulamaz
ki…
Erdem Denk
|