Yardım ettim, yardım ettiniz, yardım ettiler.

Sadece bir kısa mesajla tam 5 milyon diyordu televizyondaki ses. Aynı dilekler sokaktaki panoda da karşımızda zaten. Yanına bir de felaket fotoğrafı. İnsanı can evinin en kuytu yerlerinden vuracak cinsten. Dayanamadım, hemen attım bir kısa mesaj. Bir tane de eşimin telefonundan. Duyarlı insanlarız biz. En azından öyle olmaya çalışıyoruz. Böyle bir iddiamız var yani. Modern bir birey olarak cep telefonumuz da var nasıl olsa (Çok şükür, bunu bulamayanlar da var). Hem şu küreselleşen dünyada yardımlarımızın “kapsama alanı” artık ülke sınırlarını çok çok aştı. Aşmalıydı, iyi oldu. Uluslararası dayanışmak, diğer insanların acılarını da paylaşmak gerek. İnsanın en yüce faziletlerinden olan diğerkamlık da bunu önerir/gerektirir. Bunun şakası yok zaten. Milliyetçi kör bakış açısını yenmenin ve insanlık ortak paydasını güçlendirmenin belki de en meşru yolu uluslararası dayanışma. Özellikle de böylesi olağanüstü doğal felaket anlarında.

 

 

Peki birer “modern (ve de postmodern) birey” olarak yardım ederken (sadece) böylesi duygulardan mı hareket ediyoruz? Daha doğrusu, modern birey yardım etmeye çağrılırken temel/tek saik zor durumda olanlara yardım edilmesi mi? Ve bu “yardım” ne anlama geliyor? Daha derinlerde (de) bir şeyler varmola? Örneğin, “modern bir birey olarak böylesi dönemlerde yapman gereken tek şey yardım etmektir” anlayışı da kafamıza çakılmıyor mu çaktırmadan. Görevimi yaptım, üzerime düşen de zaten (maalesef?) buydu. Yardım ettim, rahatım artık. (“Modern”) yaşantıma devam edivereyim. Hem onlar da biraz daha çalışkan olsalardı, kafalarını kullansalardı canım. Bak ben çalıştım, alnımın teriyle kazandım ve gerektiğinde her vicdanlı insan gibi yardım da ediyorum. Onlar da kafalarını kullansalardı. Elleri ayakları tutuyor (benim her bir şeyim tam Allah’a şükür).

 

 

Nedir yardım etmek sahi. Özellikle doğal afet durumlarında evvelemirde “palyatif” önlemler almak kaçınılmaz olduğuna göre çok önemli bir dayanışma yolu olduğu kesin. Peki, hem böylesi zamanların bir daha tekrarlanmaması (afetin değil tabii ki, etkilerinin) açısından hem de genel olarak açlık ve yoksulluk, sağlık ve eğitim söz konusu olduğunda “palyatif” önlemler ne anlama gelir? Bahse konu sorunun giderilmesi (geçiştirilmesi, ötelenmesi ya da uzak tutulması değil!) açısından ne gibi işlevleri vardır? Daha doğrusu geçiştirme, öteleme, uzak tutma vb. dışında bir işlevi var mıdır Allah aşkına? Öteki için yapılan tek şeyin “yardım etmek” olması, daha da önemlisi yapılabilecek tek şeyin “yardım” olduğunun kabul edilmesi/varsayılması bir bilinç körlenmesi değil de nedir? İlk bakışta “neme lazımcılık” anlayışına prim vermiyor gibi görünüyor belki ama mevcut pratiklerimiz göz önüne alındığında “benden uzak dursun” bakışı çok mu uzağında “yüce gönüllü” yardımlarımızın? Ya merhamet duygumuza ne demeli?

 

Yoksa “yardım etmek” bir şükretme şekli olarak mı toplumca içselleştirilmiştir, sosyalleşmiştir? Bir oto-tatmin midir? Sakın “yardıma muhtaç olan”ı gönendirme yolu olmaktan ziyade bir çeşit onu küçük görme yolu olmasın? Sen ancak yardım etmeye değersin, yardım edilmeye muhtaçsın. Mevcut düzen yarattığı yardım edilmeye muhtaç yığınlara her geçen gün yenisini eklerken üzerine düşünülmesi gereken tek şey nasıl ve ne kadar yardım edilmesi gerektiği midir? Görevini yapmış olmanın (hem Tsunami bölgesine “yardım amaçlı” turistik ziyaretler de başladı) iç rahatlığıyla uyumak gerçekten ne kadar huzur verici olurdu.

 

 

İnsanın kendisini (bilinç + bilinçaltı), yaşam tarzını, evet dediklerini, ikrarcı olduklarını sorgulamaktan bu kadar uzak durması varoluşundan kaynaklanan bir program hatası mı yoksa hep yanlış seçeneklere mi tıkladık? Sorgulamaktan hem de gönüllü olarak köşe bucak kaçmaya aklı yeten “ben”in düzene ayak uydurmaya bu kadar teşne olması kimin suçu? Peki bu durumda yardıma muhtaç olan kim? Lütfen kendini yardıma muhtaç hissetmeyenimiz atsın ilk kısa mesajı!

 

Yardım etmeliyim, yardım etmelisiniz, yardım etmeliler.

 

 

Radikal İki, 30 Ocak 2005.